Bilim

Yüzey Dedikleri Şey: Dokunduğumuz Ama Anlamlandıramadığımız Bir Gizem

Bir düşünün: Elinize altın bir top aldınız. O pürüzsüz, soğuk metale dokunduğunuzda neye dokunmuş oluyorsunuz? Muhtemelen basit bir cevap vereceksiniz: yüzeyine. Mantıklı değil mi? Altın topun yüzeyi, onun en dış katmanı, temas ettiğiniz nokta. Ancak, bu kadar basit mi gerçekten?

Exeter Üniversitesi’nden bir bilgisayar bilimcisinin ilginç bir tespiti var. Antony Galton’a göre, bir yüzey aslında iki boyutludur. Yani, derinliği yoktur. Eğer derinliği yoksa, “yüzeyin altından yapılmış olduğu” sonucuna nasıl varabiliriz ki? Biraz kafa karıştırıcı, değil mi?

Peki, altın bir topun yüzeyi tam olarak nedir? Onu oluşturan altın atomlarının en dış tabakası diyemeyiz. Çünkü bu durumda elimizde iki yüzeyi olan ince bir film olurdu. Peki ya sadece soyut bir sınır, fiziksel bir varlığı olmayan hayali bir çizgi olduğunu söylesek? O zaman da onu nasıl görebiliyoruz, nasıl dokunabiliyoruz? Gözlerimiz ve parmaklarımız bize yalan mı söylüyor?

Bu paradoks, aslında gündelik hayatımızda o kadar da sorgulamadığımız bir kavrama dikkat çekiyor: yüzey. Dokunduğumuz, gördüğümüz, hissettiğimiz her şeyin bir yüzeyi var. Masaların, sandalyelerin, ağaçların, hatta tenimizin… Ama bu yüzeyler tam olarak nerede başlıyor ve nerede bitiyor? Ne tür bir “şey” bunlar?

Bu düşünceye benzer bir soruyu yıllar önce ünlü dil filozofu J.L. Austin sormuştu: “Bir kedinin yüzeyi tam olarak nerede ve nedir?”. Kediyi okşarken hissettiğimiz yumuşaklık, tüylerinin en üst katmanının muazzam karmaşıklığı mı, yoksa daha da soyut bir şey mi?

Gün içinde etrafımızdaki her şeye dokunuyoruz. Bir kitabın sayfalarını çevirirken, bir fincan kahveyi tutarken, sevdiklerimize sarılırken… Bu eylemlerin her biri, yüzeylerle kurduğumuz birer temas. Ancak bu yüzeyler, düşündüğümüz kadar basit ve anlaşılır değiller.

Bu durum, aslında algılarımızla ilgili daha derin bir soruyu da gündeme getiriyor. Gerçekliği nasıl algılıyoruz? Duyularımıza ne kadar güvenebiliriz? Gördüğümüz ve dokunduğumuz şeyler, gerçekten oldukları gibi mi görünüyor ve hissediliyor?

Belki de yüzey, fiziksel ve soyut olanın tuhaf bir kesişim noktasıdır. Belki de algımızın bir ürünüdür. Belki de henüz tam olarak kavrayamadığımız bir şeydir.

Altın top örneği, basit bir soru gibi görünen bir konunun aslında ne kadar karmaşık ve düşündürücü olabileceğini gösteriyor. Bir dahaki sefere bir şeye dokunduğunuzda, bir an durup o yüzeyin tam olarak ne olduğunu düşünmeye ne dersiniz? Belki de dokunduğunuz şey, düşündüğünüzden çok daha gizemli bir şeydir.

Sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir