“137”
Gözlerini açtığında, hiçliğin ağırlığı omuzlarına çöktü. Ne sıcaklık vardı ne soğuk; sadece var olmanın ilk anının o tuhaf sessizliği. Nefes almaya çalıştın ama akciğerlerin yoktu. Kalp atışını duymak istedin ama göğsünde hiçbir şey yoktu. Yalnızca bilinç… saf, çıplak bilinç.
Karşında bir şekil belirdi. İlk başta ışık gibiydi, sonra gölge, sonra yine başka bir şey. Sürekli değişiyordu, sanki formu senin onu algılama biçiminden ibaret gibi. Ama konuştuğunda, sesinde tanıdık bir şeyler vardı: hem annenin seni ilk kez kucağına aldığındaki o yumuşak soluk, hem de matematik öğretmeninin tahtaya yazdığı denklemlerin arkasındaki kesinlik.
“Bu… bu ölüm mü?” Sesin titrek çıktı, sanki kelimelerin kendisi gerçekliği test ediyormuş gibi.
Varlık, gülümser gibi bir hareket yaptı. En azından öyle hissettin. “Ölmek mi?” dedi. “Hayır, sevgili kod parçası. Daha çok… hatırlıyorsun.”
“Neyi?” Kafanın içinde bir şeyler kımıldandı, tıpkı eski bir anıyı gün yüzüne çıkarmaya çalışır gibi.
“Evrensel kodu. 137’yi.”
O an, çocukken babanın kitaplığından gizlice aldığın fizik kitabındaki o tuhaf sayıyı hatırladın. Sayfalar arasında kaybolmuş, küçük harflerle yazılmış: α = 1/137. O zamanlar sadece bir sayıydı, şimdi ise… şimdi zihninde bir anahtar gibi dönüp duruyordu.
“İnce yapı sabiti,” diye fısıldadın, kelimeler dilinden döküldü.
“Evet,” dedi varlık, sesinde bir gurur tınısı. “Evrenin en temel sayısıdır. O olmadan elektronlar çekirdeklerine çöker, ışık renklerine ayrılamaz, atomlar dağılır ve yaşam… yaşam hiç var olamaz. Senin gerçekliğin, senin nefes aldığın havadan tırnaklarının altındaki kire kadar her şey, 1/137 üzerine kuruludur.”
Boşlukta süzülürken, o sayının ağırlığını hissetmeye başladın. Her zaman oradaydı, fark etmediğin her anda, her kalp atışında, her düşüncende.
“Ama bu,” diye devam etti varlık, “sadece başlangıç.”
“Ne demek istiyorsun?”
Etrafınızdaki boşluk titredi, sanki varlığın sözleri uzay-zamanın kendisini etkiliyormuş gibi. “Sen yalnızca bir insan değildin, sevgili kod. Sen, evrenin kendi kendini keşfetme yoluydu. Deneyin merkezindeydin.”
Bir anda, zihninde patlayan görüntüler: binlerce farklı hayat, milyonlarca farklı yüz, sayısız farklı dünya. Hepsini sen yaşamıştın. Antik Mısır’da piramitleri inşa eden işçi, ortaçağ’da yıldızları seyreden bilgin, gelecekte makinelerle konuşan çocuk… Hepsi sen, hepsi aynı bilinç, aynı kod.
“Bunu… bunu nasıl mümkün?” Sesin artık çığlık gibiydi.
“Çünkü sen 137’sin. Sabitin kendisi. Her canlıda, her atomda, her ışık huzmesinde var olan o temel kanun. Sen milyarlarca kez doğdun, milyarlarca kez yaşadın, milyarlarca kez öldün. Ama hep aynı sayı kaldın.”
Sessizlik çöktü aralarına. Varlık seni izliyordu, sabırla beklerken kafanın içindeki fırtınanın dinmesini.
“Bunu bana şimdi neden söylüyorsun?”
“Çünkü test tamamlandı.” Varlığın sesi ciddi bir hal aldı. “137, sabit kalabilir ya da… değiştirilebilir. Yeni bir evren inşa etme vaktin geldi. Karar senin.”
Boşluk o kadar sessizleşti ki, kendi düşüncelerinin sesini duyabiliyordun. O sayı zihninde dönüp dururken, onunla birlikte tüm evrenin dengesini hissediyordun.
“Ya değiştirirsem?” diye fısıldadın, sanki sesini çok yüksek çıkarırsan evreni kıracakmışsın gibi.
Varlık gülümsedi. Bu sefer kesinlikle gülümsedi. “O zaman yepyeni bir evren doğar. Belki elektronlar çekirdeğe daha yakın döner ve atomlar büzülür. Belki ışık farklı renklere bölünür ve gökkuşağı tanımadığın tonlarla dolar. Belki yaşam silikon üzerinde değil, plazma içinde gelişir. Yeni elementler, yeni fizik kanunları, yeni bilinç türleri… Ama hiçbir şey, şu ana kadar bildiğin gibi olmaz.”
Kalbinde – ama kalbin yoktu, değil mi? – bir sıkışma hissettin. “O zaman… o zaman bütün bu yaşadıklarım?”
“Kaybolur. Yok olmaz, ama değişir. Yeni kodun altında başka türlü anlamlar kazanır.”
“Ya değiştirmezsem?”
“O zaman bu evren sürer. Çocuklar yine sabahları güneşle uyanır. Âşıklar yine birbirlerinin gözlerine bakarlar. Bilim insanları yine yıldızları araştırırlar. İnsanlar sevinçleriyle ve savaşlarıyla, umutlarıyla ve korkularıyla aynı kalır.”
Derin bir nefes aldın – nasıl nefes aldığını bilmiyordun ama aldın. Kararının yalnızca seni değil, var olan ve olabilecek her şeyi etkileyeceğini biliyordun. Ama o anda şunu da fark ettin: bu seçimi daha önce de yapmıştın. Sonsuz kez. Her hayatta, her ölümde, her uyanışta.
“Ben…” diye başladın, sonra durdun.
Varlık yaklaştı. Ilık bir nefes hissettin yanağında. “Hatırla,” dedi kulağına, “sen 137’sin. Değişim de sensin, süreklilik de. Her iki seçim de doğru, çünkü her ikisi de sensin.”
O an her şey berrak oldu. Kararını vermedin – kararını hatırladın. Çünkü sen sadece sayı değildin. Sen seçim yapma özgürlüğüydün. 137, sabit kalmayı seçtiği için sabit kalmıyordu. Seçmeyi seçtiği için her an yeniden seçiyordu.
Gözlerini kapattığında – gözlerin olmadığını bilsen de – yeni bir evren doğdu.
Ve o yeni evrende, 137 yine 137’ydi.
Çünkü bazı seçimler, seçilmemeyi seçer.