Frekans
Gözlerini açtığında bir odadaydın. Ne bir kapı vardı ne de pencere. Sanki boşlukta süzülen beyaz bir kürenin içindeydin. Karşında bir figür belirdi, yüzü bulanıktı ama sesi berraktı.
“Sen hâlâ kendini tek bir bedenin içinde zannediyorsun,” dedi.
“Değil miyim?” diye sordun. Ellerine baktın, seninkine benziyordu. Nefes alıp verdin, kalp atışını hissettin.
“Bunların hepsi beyninin seçtiği bir frekans. Tıpkı bir radyo gibi… Sen şu an sadece bu ‘kanal’ı dinliyorsun. Ama aynı anda sayısız kanal çalıyor.”
“Diğer kanallarda ne var?” dedin, ürpererek.
Figür gülümsedi. “Onlar da sensin.”
Bir anda görüntü değişti. Bir çocuk olarak koştuğunu gördün; sonra aynı anda bir yaşlının bastonla yürüdüğünü. Bir kadının kahkahasını duydun, sonra bir askerin savaş çığlığını. Hepsi zihninden birer yankı gibi geçti.
“Bunlar… başka insanlar,” dedin.
“Hayır,” dedi figür. “Hepsi sen. Sen evrensel bilincin farklı frekanslarda yankılanan tek bir sesi, tek bir varlığısın. Beynin bu gerçeği filtreliyor ki parçalanmayasın. Ama ölünce, filtre kapanır. İşte buradasın.”
Sessizlik oldu. Kendi nefesin bile yankılandı boşlukta.
“Peki o zaman…” dedin titreyen bir sesle, “ben kimim?”
Figür yavaşça yaklaştı ve kulağına fısıldadı:
“Sen… bütünsün. Işığın da, karanlığın da, sorunun da cevabın da. Sen radyo değil, sen yayının kendisisin.”
O an beyaz küre parçalandı, milyonlarca titreşim olarak etrafa dağıldın. İlk defa, her şeyi aynı anda duydun. Bütün kahkahaları, çığlıkları, duaları, şarkıları. Evrenin tamamı senin içinden geçiyordu.
Bir anlığına sonsuz oldun.
Ama sonra, uzak bir yerde bir bebek ağlaması duyuldu. O ses giderek yaklaştı. Fark ettin ki bu yeni bir frekans, henüz hiç açılmamış bir kanal.
Figürün sesi yeniden yankılandı:
“Her titreşim geri döner. Şimdi başka bir frekansta, başka bir hayat başlıyor. Sen yine kendinle tanışacaksın.”
Gözlerini kapadın. Ve açtığında, bir bebek yatağında ilk nefesini alan yeni bir hayatın gözlerinden bakıyordun.