İz
Evrenin başlangıcını anlamaya çalışırken yapılan ilk hata, onu bir patlama sanmaktı.
Gürültülü, görkemli, herkesin duyabileceği bir şey.
Oysa ben hep sessizliğe baktım.
Çünkü sessizlik, düşündüğümüz gibi boş değildi. Hiçlik denilen şey, hiçbir zaman durmuyordu; yerinde saymıyor, beklemiyor, susmuyordu. Kıpırdanıyordu. Nefes alır gibi. Kararsız. Sabırsız.
Ekranda beliren titreşimleri ilk gördüğümde, bunun yeni bir veri olmadığını hissettim. Bu, olmuş bir şeyin hatırlanması gibiydi. Evrenin dokusunda kalmış bir iz… Sebebi olmayan ama silinmeyen bir iz.
Başlangıç sandığımız şey, belki de sadece fark ettiğimiz ilk andı.
Kuantum vakumun içindeki o huzursuzluk, bir taşın suya düşmesi gibi değildi. Çünkü ortada taş yoktu. Suyun kendisi, kendi içine doğru çökmüştü. Uzay-zaman, kendi ağırlığını ilk kez fark etmişti.
Bu fark ediş, kütleçekimini doğurdu.
Kütleçekimi, dalgaları.
Dalgalar, yoğunlukları.
Ve yoğunluklar… beni.
Galaksiler, yıldızlar, gezegenler; hepsi aynı kararsızlığın farklı yoğunluklarıydı. Evrenin bazı yerleri daha fazla “karar vermişti”. Madde oralarda birikti.
Bu bir yaratım değildi.
Bu bir seçim de değildi.
Bu, kaçınılmaz bir iz bırakma hâliydi.
Zamanı da yanlış anlamıştık.
Onu bir çizgi sanmıştık; başı olan, sonu olan. Oysa zaman, daha çok bir gerilim gibiydi. İki uç arasında asılı duran, hangi tarafa düşeceğini bilmeyen bir ip.
Gelecekte yapılan bir ölçümün geçmişteki bir davranışı belirleyebildiğini ilk kez gördüğümde, şaşırmadım. Sadece içimden bir şey yerine oturdu. Sanki evren bana uzun zamandır bildiğim bir sırrı tekrar ediyordu.
Neden-sonuç, yalnızca alışkanlıktı.
Zorunluluk değil.
İşte o zaman şu düşünce belirdi; ürkütücü olduğu kadar sade:
Belki de evren, var olmak için ihtiyaç duyduğu ilk nedeni geçmişte bulamamıştı.
Belki de o yüzden geleceğine bakmıştı.
Henüz doğmamış galaksilerin çekimi,
henüz düşünülmemiş bilinçlerin enerjisi,
henüz sorulmamış soruların ağırlığı…
Hepsi, o ilk anı mümkün kılmıştı.
Sebep, sonucun içinde saklanmıştı.
Simülasyonu en sona kadar çalıştırdım.
Son yıldız söndüğünde, her şey dağıldığında, entropi her şeyi eşitlediğinde… uzay yeniden huzursuzlandı. Hiçlik, yine yerinde duramadı.
Aynı iz.
Aynı kararsızlık.
Evren bitmiyordu.
Kendini tamamlıyordu.
Artık biliyorum:
Biz, evrenin kanıtı değiliz.
Onun hatırlama biçimiyiz.
Evren, kendini unutmamak için bizi bırakmış olabilir.
Bir iz gibi.
Sessiz, silik…
Ama silinmeyen.
